22 Ağustos 2009 Cumartesi

Bebelere Balon!!!

İnce ve her birinde ayrı ayrı ruj izi olan izmaritlerle doldurduğu kül tablasını temizlerken ben, “slim” paketinden yeni bir sigara çıkardı ve yakmak için benden ateş istedi. Kemerimin altına sıkıştırdığım, üzerinde casino’nun adının yazdığı çakmağı kadına uzattım. Casino’nun kül tablası temizleyen bir çalışanı olarak nezaketen yakmamı bekledi sigarasını; ama yakmadım, kendisi yaksın diye uzattım sadece. Dalgınlığıma gelmişti belki de. Kadın sigarasını yakıp çakmağı bana geri verdikten sonra “ben yakmalıydım herhalde” diye düşündüm. Biraz geç aklıma gelmişti. Çünkü o anda, giydiği çiçekli hamile kıyafetinin altındaki kabarıklığın içinde debelenen bebeği düşünüyordum!
Sonra benden votka-limon istedi. “peki” dedim, “size bi garson çağırıyım, siparişinizi ona verin.” Altı-yedi aylık hamileydi sanırım. Aynı poker masasında yanında oturan, püfür püfür kallavi bir puroyu tüttüren adam umurunda değil. Kendi sigarası da öyle. Ve birazdan gelecek votka-limon da öyle. Ve dolayısıyla o bebek de umurunda değildi! Belki de; kötü giden evliliklerini kurtarmak, milyarder kocasının, metresiyle daha az vakit geçirmesini sağlamak ve kocasını kendine yeniden bağlamak uğruna planlanmış bir hamilelikti onunki. Bebek amaç değil sadece ve sadece araçtı, votkasından ilk yudumlarını alan bu kadın için.
Sigara paketlerinin üstünden öğrendiğim kadarıyla, erken doğum riski vardı böyle hamileliklerde. Böyle derken, daha uzun süre zengin yaşayabilmek adına kalınmış hamileliklerden değil de, annenin sigara içtiği hamileliklerden bahsediyorum. Evet, erken doğum, sakat doğum, salak doğum, geri zekalı doğum! Bunların hepsi mümkündü. Düşük de yapabilirdi. Bebek anne karnında ölürdü. Anne üzüntüsünden kahrolurdu. Annenin bu halini gören baba, karısının baş ucundan ayrılmazdı. İlgisi katlanarak büyürdü. Karısına moral olsun diye ve yeni bir çocuk yapıp-yapmamayı düşünmeleri için ikinci balayına çıkarlardı. Tabi bu balayı teklifini en ağırından bir pırlanta yüzükle yapardı. Falan filan…
Sonra gökten üç elma düştü, biri anne adayının karnına, diğeri kodaman kocanın yatağına ve sonuncusu da puro tüttüren moruğun kafasına!
Her şey mümkündü. Ve her şey, tersine akıtılan bir nehrin içinde yönünü şaşırmış balıklar gibiydi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder