9 Şubat 2010 Salı

boktan muhabbet

— doktor! Lütfen yardım edin doktor; bu kırmızı lekeler korkutucu bir hal almaya başladı. Kız arkadaşım bile yanıma yanaşmak istemiyor.
— Hımm… 34 yıllık hekimlik kariyerimin getirdiği tecrübelere dayanarak ve bu branşta layık görüldüğüm onlarca mesleki ödülün kazandırdığı şevkle söylemeliyim ki durumunuz “alerjik” olabilir.
— Alerjik mi?
— Elbette, bu kırmızı lekeleri nerde görsem tanırım ben. Ama endişelenmeyin sizin gibi milyonlarca belki milyarlarca hastayı göz açıp kapatıncaya kadar kısa sürede normal haline döndürdüm.
— Size güvenebileceğimi biliyordum doktor. Beni en normal halime döndürürün lütfen.
— Pek tabi, ama önce küçük bir iki tahlil yapmamız gerekecek. Bilirsiniz işte idrar, belki biraz dışkı da isterim sizden. Durumunuz ortada fakat meslek etiği açısından bunu yapmak zorundayım. Kaşıntınız var mı?
— Ah doktor, dün geceden beri kaşınmaktan uyuyamıyorum, kendimi parçalamak istiyorum adeta! Özellikle koltuk altlarım ve kasıklarım beni öldürüyor. Her kaşıdığımda tırnaklarımın arası kan ve cerahat doluyor. Şimdi de kaşınmamak için kendimi zor tutuyorum.
— Öncelikle, bir hekimin yanında bir hasta olarak nasıl düzeyli ve kibar davranılacağını bildiğiniz için sizi tebrik ederim.
— Rica ederim doktor.
— Tahlillerden önce birkaç sorum olacak müsaadenizle.
— Evet, buyurun.
— Hımm, dün akşam ne yediniz mesela. Herhangi bir gıdaya alerjiniz olabilir çünkü.
— Dün mü? Gözleme yedim ayıptır söylemesi ve de mercimek çorbası içtim.
— Hayır efendim, neden ayıp olsun? Hekime ayıp yoktur. Bizler sizin sağlığınızı idame ettirebilmeniz için bu tür kişisel sorular soruyoruz. Meraklı mıyız ki?
— Anlıyorum doktor, soracaksınız tabi.
— Kusuruma bakmayın lütfen, çıkışım biraz sert olmuş olabilir. Çünkü birçok hasta bu tür konularda bizi yanlış anlıyor. Halkımız hala tipik cehaletinden kurtulamadı. Mesela bayan bir hasta, vajinasındaki kabuklanma için bize başvuruyor; “bakabilir miyiz?” diye sorunca önce kocası sonra kendisi “olmaz” diyor. Yani gerçekten canımızı sıkıyor bu bağnazlık.
— Öyle valla.
— Neyse, biz size dönelim. Gözleme neyliydi peki?
— Patatesli.
— İlk defa patates yemiyorsunuz herhalde?
— Evet, ilk yiyişim değil. Neden böyle oldu anlamadım.
— Çorba, bildiğimiz mercimek çorbasıydı değil mi?
— Evet, az limon sıkmıştım.
— Alelade bir çorba ve patatesli gözleme… hımm…
— …
— Başka bir şey yediniz mi?
— Hayır, bütün gün bir şey yememiştim. Sadece akşam yemeği…
— Dışarıdan mı almıştınız?
— Evet.
— Güvenilir bir yer mi peki?
— Valla bilmiyorum doktor, ama diğer yerlere göre biraz daha ucuz oluyor gözlemeleri.
— Bakın, böyle ucuz olsun diye aldığınız gıdalar sizi hayatınızdan edebilir. Aç kalıp ölmezsiniz ama bu gıdalar sizi ilk lokmada hastanelik edebilir. Şimdiki durumuzda bunun en iyi örneği.
— Haklısınız doktor, bir daha ucuz diye güvenmediğim yerlerden yemek almayacağım.
— Söz verin bakayım.
— Söz veriyorum doktor, anam babam üzerine yemin ediyorum!
— Ha şöyle, keşke bütün hastalar sizin gibi akıllı, fikirli olsa. Ama nerde…
— Teveccühünüz doktor
— Sevişelim mi?
— Efendim?
— Şey yani, size kanım kaynadı da biraz.
— Ne yalan söyliyim benimki de kaynadı, şu an fokurduyor hatta. Ama önce şu tahlil işini halletsek?
— Ha tabi, alın şu kapları; birine dışkı diğerine idrar istiyorum.
— Sonra ne yapayım?
— Hımm… Valla ben de pek bilmiyorum? Siz numuneleri buraya getirin de bakarız bir çaresine.
— Siz ne biçim doktorsunuz, doktor bey! Sonunda yakayı ele verdiniz. “Hafiye Haber” ekibi olarak bütün foyanızı ortaya çıkardık!
— Ulan asıl siz ne biçim hastasınız!
— Biz hasta değiliz işte, haberciyiz.
— Niye haberciler hasta olamaz mı? Öyle bir kural mı var. Hasta olursanız genel müdürünüz sizi siker mi yoksa?
— Ne münasebet canım. Hastalanırım da şimdilik hasta değilim yani.
— Hiç öyle görünmüyorsunuz benden söylemesi.
— Hadi yav?
— Bu kızarıklıklar numaradan olabilir ama gözlerinizde ciddi problemler var sanki.
— Uyandığımdan beri ağrıyor doktor.
— Bakın nasıl da bildim. Eh tabi, 31 yıllık meslek tecrübesi sayesinde bir bakışta anlayabiliyorum.
— Ee siz cildiyeci değil misiniz?
— Olum ben sahte hekimim, her konuda uzmanlığım var benim. Bana güven. Hem kapat şu kamerayı da otur bakalım konuşalım seninle.
— Ne konuşacaz?
— Hani fokurduyordun bana karşı.
— Ha o mesele! Tamam, tamam. Kapatıyorum o zaman?
— Kapat tabi.
— Bu kapları ne yapayım doktor?
— Ver, şarap doldurayım.
— Oo şarap da var demek.
— Ne olur ne olmaz diye zulalamıştım bir iki şişe.
— Bugün harika bir gün olacak, bunu çok içimde hissedebiliyorum!
— Bence de!