19 Eylül 2009 Cumartesi

ve kafa gider

Dershanede aynı sırayı paylaştığım kızın sol profiline bakıyorum. Kızın maviye çalan gözleri değil de burnundaki fosilleşmiş sivilce dikkatimi çekiyor. Kızın parlak kızıl saçları değil de burun deliğinden pörtlemiş üç beş kıl dikkatimi çekiyor.

Güzelliği değil de pisliği arayıp buluyorum insan suratının ayrıntılarında!

Aç karnına midemi bulandırıyor, bulandırıyor ve bulandırıyorum. Kızın da aç olabileceğini düşünüp ağız kokusunu hissetmeye çalışıyorum. Kendimden geçiyorum bu olası kokuyla.
Ben kıza bakıyorum, kız önündeki deftere bakıyor. Defter benim. İçindeki zırvalıklar da bana ait. Ve kız, bu yazdığımın da birazdan aralarına katılacağı zırvalıklardan birini okuyor. Mimiklerinde ilgilenir bir hava var. Kalkıp inen kaşlar, büzülen dudaklar gibi şeyler.
Ve ben bu yazdığımı ona okutmak istemiyorum. Zira kızın yanıma oturur oturmaz salgıladığı bok kokusundan bahsedeceğim. Kokuyu bastırmak için doz aşırı kullandığı çiçek özlü iğrenç parfümünden de bahsedeceğim. Kendi çapımca kendi cümlelerimde alay edeceğim bu sırık gibi kızla. Şahsi bir nedeni yok. Sadece sıkıntıdan. Uykusuzluktan. İstemediğim bir yerde oluşumdan.
Ve “acaba” diyorum kendi kendime, “makyajına büyük bir titizlik gösteren bu kızdan bok kokusu niye geliyor?” Belki de koku benden geliyordur. Ama sanmam. Üzerime de alınmam yani. Geçenlerde ateist olduğunu falan söylemişti bana. Babası da ateistmiş. Bunları gerinerek söylüyordu. Marifetmiş gibi. Her neyse… Bu bok kokusu da kesin tanrının lanetidir! Tanrı kızı bi ara lanetlemiş olabilir. Bu çürük yumurtayı andıran kokuyu da ibret olsun diye yaymıştır vücuduna. Kim bilir? Ya da her ne boksa! Boksa da bok anasını satayım!

Şu andan beş dakika önce tuvaletteydim. Paçama sıçratmadan işemeye çalışıyordum. Şu andan yarım saat önce fizik dersindeydim. Tahtaya bakıyordum. Ama sadece bakıyordum. Patates kafalı, kaypak suratlı güdük fizikçinin formülleri umurumda değildi. Sadece bakıyordum.
En ön sırada oturuyorum. Miyop olduğum ve gözlük kullanmayı sevmediğim için 1.85’lik boyumla mal gibi en önde, yanımdaki kızla birlikte sırık sırık oturuyorum. Kafayı mayasa koyup uyumam fizikçinin hoşuna gitmez, biliyorum. Fakat önemsemiyorum hoşnutsuzluğunu. Bana söyleyeceği herhangi bir şeyin tadımı kaçırmamasını önemsiyorum yalnızca.

Sadece bir buçuk saat uyudum. Yirmi iki saatten fazladır uyanığım. Şimdi de dershanede ders dinliyorum(!)
Uykuluyken her ses ninni gibi geliyor. Tahtaya bakıp kâbus görebiliyorum. Ara sıra irkiliyorum. Çok garip!
Masanın üstüne çıkıp bütün sınıfa işemek istiyorum! Sonra da gülmek ve ardından iyi bir uyku çekmek!

Okumayı bitiriyor kız. Defteri bana uzatıp “yazdıkların fena değil, ama çok argo olmuş” diyor. “sen argo görmemişsin yarağım!” diyorum içimden. Ama bu söylem, “çok küfür yok ama neyse, teşekkürler” diye yansıyor kızın ibretlik suratına doğru.

1 yorum: