1 Mayıs 2010 Cumartesi

Bir Dilim İnsan

1. Bugün, diksiyonu haddinde fazla düzgün bir herifin bilgiç bakışlarına, hava haddinden fazla sıcakken ve ben haddinden fazla açken maruz kalınca eve döndüğümde kapıyı çakarak içeri girdim. Binada yankılanan gürültü beni az da olsa kendime getirdi. Alelacele tişörtümü çıkartıp banyoya daldım. Kafamı musluğun bol kireçli suyu altında birkaç saniye beklettim. Rahatladığımı hissedene kadar. İçeri geçip yere attığım tişörtü giydiğimde, odanın içinde yıkanıp mümkünse ütülenmesi gereken diğer giysileri de görünce canım yine sıkıldı. Pantolonların katlanması kolaydı da gömleklerin ve tişörtlerin giyilmeye hazır hale getirilmesi sancılıdır benim için.
Hepsinden önemlisi karnımın ciddi ciddi guruldamasıydı. Ama önce gönderdikleri mesajı bir daha okumalıydım. Bilgisayar ekranından “Tebrikler!”le başlayıp “Başarılar”la biten yazıyı tekrar okudum. Bu iki kelime arasındaki ciddiyet dolu satırlar üstüne o herifin bahsettiği kurallar ve zırvalar başlardaki heyecanımın yerini boktan bir görev sorumluluğuna bıraktı.
Nihal’le görüşecektim bugün. Ama önce bir şeyler yemeliydim. Buzdolabından üzerinde kurumuş tavuk dışkıları olan yumurtalardan iki tane çıkartıp tavaya kırdım. Ama sonra dalgınlıktan yağ koymadığımı fark edip hala cıvık olan yumurtaları başka bir tabağa naklettim. Ardından tavayı yağlayıp denedim. Bu kez kızardılar. Ayaküstü yedim ve pek hoşuma gitmedi. Üzerine serpiştireceğim bir tutam bile pul birer kalmamıştı evde. Ekmekler de bayattı.
Ağzım yumurta kokmasın diye dişlerimi de fırçaladım. Ağız kokusuna pek tahammül edemem. Ağız kokum ilk önce beni rahatsız eder. Kimi zaman öyle ağızlardan öyle iğrenç kokular soludum ki midem bulandı. Etkili bir tuz ruhuyla o kokan ağzın içini fırçalamak istedim. Sonra vazgeçtim.
Nihal’le, garsonların siparişinizi hatırladıkları kadarıyla getirdikleri o kafede buluştuk yine. Dışarıdaki masalardan birinde elinde sigarasıyla beni bekliyordu. Beni görünce gülümser gibi oldu. Ama sanki aklına o anda kötü bir şey geldi ve gülümsemeyi kesti. Onu öpüp karşısına oturdum. “iyi misin?” diye sorduğumda “iyiyim” dedi. “iyiyim” derken bile sıkıntılı görünüyordu. O ara sigarasını söndürdü. Tek hamlede “ne yaptın?” diye sordu. Neyi kastettiğini çok iyi anladım. Galiba sıkıntısı da bu konuyla ilgili merakından kaynaklanıyordu. Cevap vermeye hazırlanırken unutkan garsonlardan biri gelip arzularımızı sordu. Saçlarını yağlı bir şeyler geriye yatırmıştı. Parlıyordu. Ve iğrenç görünüyordu. Limonlu soğuk çak istedim. İki kere de tekrarladım. Nihal su istedi. Bu kafenin bizim için tek avantajı ikimiz için de yürüme mesafesinde olması. Evet, kesinlikle bu.
O bir sigara daha yakınca anlatmaya başladım; zira ben anlatana kadar paketi bitirebilirdi.
“gittim işte görüşmeye. Format bildiğimiz format. Pek bir farklılık yok. Sadece kişi sayısını azaltmışlar.” dedim.
“kaç kişi olacakmış ki?” diye sordu ve ben “altı” dedim. “çok az değil mi?” dedi. “evet” dedim, “ama ticari kaygıymış. Eğer istedikleri gibi gitmezse –ki eski format olduğu için gitmeyebilirmiş, temizleyebilecekleri bir leke olsunmuş.”
Anlar ve hak verir gibi başını salladıktan sonra sigara paketini uzatıp sigara ikram etti. “yok, kalsın” dedim, “azaltmaya çalışıyorum. Evde sigara içmememiz iyi olurmuş.”
“o herif mi söyledi bunları?” diye çıkıştı, “evet” dedim. Ağzındaki dumanı yavaş yavaş masaya üflerken “zıkkım iç” dedi. Sonra gözlerini kısıp “başka ne gibi akıllar verdi sana?” diye sordu. “şey…” dedim, “aşk meşk meseleleri önemliymiş. Ve neredeyse tek mesele oymuş.” Siparişimizi alan değil de başka bir garson elindeki tepsiyle masaya yaklaştı. Yaşı küçük birine benziyordu. Ama onun da saçları yağlıydı. Herhalde mutfaktaki fritözlerin içinde katılaşan kızartma yağlarını sabah bütün çalışanlar saçlarına sürüp öyle mesaiye başlıyorlar diye düşündüm bir an. İşletme prensibi falan.
“affedersiniz” dedi, “şeftalili çay kalmamış da limonlu getirdim, olur mu?” diye sordu. Ona “olur” dedim, kendi kendime de “ne garip garsonlar” dedim içimden. Nihal’in de suyunu bıraktı ve adisyon kağıdına çizikler atıp saygıyla uzaklaştı. “o herif, sevgilim olup olmadığını sordu ilk önce” dedim, “sonra, orda tanışacağımız insanlarla iyi geçinmekten, samimi olmaktan, sıcak ilişkilerden falan bahsetti. Tam bir pornocu gibi konuşuyordu.” dedim, “sanırım bunlar da bazı tüyolardı.”
“peki, sen ne cevap verdin o pornocuya?” dedi Nihal. Kendimi sorgulanıyormuş gibi hissettim. Çünkü harbiden sorgulanıyordum. “sevgilim yok dedim herife.” Nihal suyundan bir iki yudum alıp suratıma pis pis baktı. “niye yalan attın” dedi haklı olarak, “ne gibi planların var olum!”
“işte ‘aşk meşk’ meselesi de aslında bu” dedim, “izleyicilerin gözüne bir şekilde girmen gerekiyormuş; bunun en sağlam yolu da takdir edilecek bir ilişkiyi gözler önüne sermek, sergilemek, reklamını yapmak.” Sigarasını söndürürken “çok adi bir herifsin!” dedi, “en az o pornocu kadar.” Bunu derken ağzında hala sigara dumanı vardı ve onu öksürttü. Bir yudum daha su aldı. Aklıma ısınmakta olan soğuk çayım gelince bir iki yudum alıp masaya bıraktım. Bardak terliyordu, tıpkı benim gibi. Dayanamayıp bir sigara yaktım. “Nihal” dedim, “birlikteliğimizin kıçı kırık bir forma işlenip işlenmemesi çok da mühim değil. Köprüyü geçene kadar işte. Sonra hep beraberiz. Anlayışlı ol lütfen”
“neyse” dedi. Yumuşamışa benziyordu. “ama bu senin adi bir herif olduğun gerçeğini değiştirmez.” Gözlerimin içine bakıp ukala bir tavırla gülümsüyordu. Gülümsemesi iyiydi. Rahatlamış hissettim kendimi. “iki- üç gün sonra gidiyorum” dedim, “eğer işler iyi giderse bir iki ay kalırım orda.” Bir şey demedi. Gözlerini masanın üstüne dikmişti. “bavulumu hazırlamama yardım eder misin?” diye sorduğumda gözlerini bana doğru çevirdi ve “tamam” dedi, “hadi size gidelim.”
Elbiselerimi yıkadı, ütüledi ve katlayıp hazır bir hale getirdi. Ben o sıra evi temizlemeye çabalıyordum. Bulaşıklar, banyo ve tuvalet berbat görünüyordu. Ama hallettim sayılır. İşimiz bitince de sebzeli makarna yapıp yedik. Nihal’den bu gece kalmasını istedim az evvel; kabul etti. Ama şimdi televizyon karşısında uyukluyor.

2 yorum:

  1. :) güzel olmuş
    2. yi dört gözle bekliyorum

    YanıtlaSil
  2. ?olaylar basit.senaryo gerçek.bağlantı kopukluğu ve olay kronojojisini kuramadım ki zaten önemi yok heralde.İnsanların belirli saptamaları ve gerçekleri var ve senin uğruna değişemiyorlar.çünkü sen pisliksin herkes gibi.AMA İNSANLAR KENDİ PİSLİĞİNİ GÖRMEYİ SEVMEZ.AŞK İYİDİR AMA KÖTÜNÜN İYİSİ

    YanıtlaSil