19 Nisan 2010 Pazartesi

Olur Öyle

ağlıyordum;
ve gırtlak kanseri bir herifin
tıslayarak feryat edişine benzer sesler çıkartarak ağlarken ben,
ne yumuşak dokunuşlu kağıt mendiller vardı
ne de moral verici dostane zırvalar
merkezinde kendimi bulduğum bir dünya çoktan telef olmuştu
aynı şarkıyı bozdurup bozdurup harcıyordum günlerdir
kafamın içinde dönüyordu
ve gün geçtikçe daha da hızlanıp sektiğini hissedebiliyordum
şarkılar ve sahneler oradan oraya sekerken
göz kapaklarımı sıkıyordum
kendimi tavandaki kara sineğin bakışlarına hapsedip
yatarken kıvranan kendimi izleyebiliyordum bazen
acınacak bir halim olduğunu düşündürtüyordu sevgili sinek
ve sanırım,
artık yerinde olmayan bademciklerimin arkasından
karın boşluğuma kadar hissettiğim sızının da sebebiydi o
ve platonik çırpınışların öfkesi de bu sayede harnalıyordu

sol yanım ağrıyordu;
ama bu ağrı,
ucuz arabesk şarkılarda boku çıkarılanlardan değildi sanki
üstelik mecaz olamayacak kadar gerçekçiydi
ucuz sigaralardan da olabilirdi bu ağrı ve ruhsal tıkanmalar
sigaralar bile üzüntüden içilebilirdi o mevsimde
öyle bir havası vardı her şeyin
grinin en kirli tonlarına dönüşüyordu görüntüler
intiharın eşiğindeki zihnimizde,
en beceriksiz ressamlar olarak
sanatın karizmazından nasibini alamamış resimler çiziktiriyorduk
içinde yaşamadığımız bir dünyaya dair
ve içinde yaşamadığımız bir dünya her zaman
daha zararsız ve daha güzel duruyordu
işin rengini değiştiren şey ise
şımarık ve çaresiz bir başlangıçtı
en büyük sıkıntı da buydu,
haşlanmış yumurta kokan acılar çekerken

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder